EURO
43.2600DOLAR
38.1000STERLİN
49.8200Burcu Turgut
Köşe Yazarı 05/02/2025Marmaris İnşaat mühendisleri odası temsilcisi Melikşah Güngörsün ve Temsilci Yardımcısı Serkan Gülhan'dan 6 Şubat depremlerinin 2.yılın da yazılı bir açıklama yapıldı.
Türkiye Sıradaki Afeti Çaresizce Beklemektedir! Sorumlular Bir An Önce Harekete Geçmelidir!
Bugün, ülkemizi derinden sarsan ve tüm yurttaşlarımızın hafızalarında unutulmayacak acılar bırakan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerin ikinci yıl dönümünü geride bırakıyoruz. Aynı gün ardı ardına Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli meydana gelen depremlerde resmi verilere göre yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazlası ağır hasar almış, 11 ilde 14 milyonu aşkın nüfusu doğrudan etkileyen bu yıkımın sonucunda 50 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu büyük felakette hayatını kaybeden yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, ailelerine ve yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz.
Son günlerde Ege Denizinde Santorini Adası açıklarında yaşanan sismik hareketler hepimizi tedirgin etmektedir. Bölgede bir hafta içerisinde 700’den fazla deprem meydana gelmiştir. Tarihin en büyük volkan patlamalarından birinin sonucu oluştuğu bilinen Santorini Adası tahliye edilmekle birlikte gerekli sivil savunma önlemlerinin de alındığını izlemekteyiz. Deprem kaynaklı oluşabilecek Tsunami kıyılarımızda büyük hasara yol açabilir. Peki ülkemizi de etkilemesi muhtemel büyük ölçekli bir deprem için neden herhangi bir önlem alınmamaktadır? Ülkemizde de deprem olduktan sonra değil, deprem olmadan önce gerekli önlemler alınmalıdır. İçerisinde tedirgin olmadan yaşayabileceğimiz, depreme dayanıklı yapılar üretmeli ve bunun için gerekli mühendislik hizmetlerine önem verilmelidir.
6 Şubat Depremleri, etkilediği coğrafi alanın genişliği, nüfusun fazlalığı ve yıkımın boyutu itibariyle, yıllarca etkisini sürdürecek bir toplumsal travma yaratmıştır. Bununla birlikte bilimin ve mühendislik uygulamalarının gelişimine, ülkemizin bu alandaki beşeri kaynaklarına dayanarak, Türkiye gibi aktif fay hatlarıyla örülü bir coğrafyada deprem endişesiyle yaşama çaresizliğine mahkum olmadığımız rahatlıkla söylenebilir. Fakat ne yazık ki, bilime ve mühendisliğe kulak tıkandığı, meslek odalarının yok sayıldığı, geçmişteki acı tecrübelere rağmen bunca yıldır önlem almayan sorumlulardan hesap sorulmadığı sürece yeni felaketlerin de kapımızda olduğu bilinmelidir.
Deprem istatistiklerine göre ortalama her altı yılda bir büyüklüğü 7 veya üzeri, her yıl iki adet 6 veya üzeri bir deprem meydana gelmekte ve ne yazık ki bu depremler önemli can ve mal kayıplarına yol açmaktadır. Türkiye’de her yıl ortalama 25 bin civarında deprem olduğu, 6 Şubat Depremlerinin artçı yoğunluğu nedeniyle 2023 yılında 74232, 2024 yılında ise 31890 deprem meydana geldiği bilinmektedir. Bu veriler, ülkemizin depremselliğinin açık bir göstergesidir. Asıl şaşırtıcı olan, deprem olaylarına aşina olmamıza karşın depreme yönelik hazırlıklarımızın bu kadar geri kalmasıdır.
Yakın bir gelecekte de büyük depremler yaşayacağımız gerçeği bilimsel bir hakikattir. Tam olarak ne zaman ve nerede meydana geleceği bilinmese de bilimsel veriler ışığında deprem olaylarını öngörmek mümkündür. Nitekim AFAD tarafından yapılan senaryo çalışmasına göre Kuzey Anadolu Fayında, Marmara Denizi'nde meydana gelebilecek 7.5 büyüklüğündeki bir deprem sonucu 44 bin 802 binanın yıkılacağı, sadece İstanbul kent merkezinde 26 ile 30 bin arasında yurttaşımızın hayatını kaybedeceği varsayılmaktadır.
Ülkemizin depremselliği bilinen bir gerçektir. Bilinmez olansa her an deprem beklenen aktif fay hatlarıyla örülü bir ülkenin yapı stokunun durumudur. Öyle ki yapı stokumuzun belirsizliğini gözler önüne seren acı bir olay yakın zamanda Konya ilinde yaşanmıştır. Konya’da, 4 katlı bir bina, deprem gibi herhangi bir dış etken dahi olmaksızın kendiliğinden çökmüştür. Üstelik, bir yapının kendi kendine çökme olayının ülkemizde ilk kez yaşanmadığı da bilinmektedir.
Deprem bölgesinde birçok ilde ağır hasarlı yapıların yıkım işlemlerinin bile henüz tamamlanmamış olması, bölgenin daha uzun yıllar normal yaşama dönmesinin zor olduğuna işaret etmektedir.
Konut üretimiyle ilgili sorunlar bir yana, deprem bölgesinde bugün hala altyapı, ulaşım, sağlık, eğitim gibi yaşamsal konularda çok ciddi sorunlar devam etmektedir. Bir kışa daha deprem bölgesinde geçici barınma alanlarında giren depremzedeler, elektrik ve su kesintilerinin yarattığı olumsuzlukların yanı sıra temiz suya erişim sorunları, hijyen koşullarının sağlanamaması nedeniyle de salgın hastalık başta olmak üzere önemli sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadır. Çadırlarda ve konteyner kentlerde sel ve yangın gibi olaylar meydana gelmekte, deprem felaketinden canlarını zor kurtaran depremzedeler başka felaketlerle karşı karşıya kalmaktadır.
Enkaz atıklarının yönetimindeki kuralsızlık da kansere neden olan asbest yayılımı başta olmak üzere çok ciddi çevresel sorunlara yol açmaktadır.
Öte yandan 6 Şubat Depremlerinin ardından başlatılan yargı süreçlerinde ise yıkımın gerçek sorumlularının ortaya çıkarılmasından uzaklaşılmakta, tüm sorumluluk, günah keçisi ilan edilen teknik elemanların üzerine yıkılmaktadır.
Kuşkusuz yıkımda sorumluluğu bulunan herkes yargı önüne çıkarılmalı, gerçek sorumlular tespit edilip cezalandırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki halkın can ve mal güvenliğiyle doğrudan ilgili olan deprem riskine karşı tedbir almak, bu hususta gerekli denetimleri yapmak siyasi iktidarın, merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluğudur. Son 20 yılda 6 imar affı yasası çıkararak mevzuata aykırı eklentiler veya değişiklikleri gerekli tedbirler almadan kâğıt üstünde yasal hale getiren, yasalara aykırı olarak üretilen ve mühendislik hizmeti almayan yapıları “imar aflarıyla” bağışlayarak kaçak yapıların/yapılaşmanın yasallaşmasını sağlayan, ülkemizdeki yapı üretim sürecine halkın can ve mal güvenliğini yadsıyarak sadece kâr odaklı bakan siyasi iradenin sorumluluğu görmezden gelinmektedir.
Yıkılan binaların hangi sebepten yıkıldığı net olarak ortaya konulmadan, yıkım sebepleri ve sorumluluk zinciri tespit edilmeden, tasarım, yapım ve denetimden sorumlu meslektaşlarımız halen cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamalar bir tedbir olmaktan çıkmış ve öne alınmış ceza gibi uygulanmaya başlanmıştır. Ceza yargılamasının en temel ilkelerinden olan masumiyet karinesi meslektaşlarımız açısından, suçsuz olmadığı hükmen sabit oluncaya kadar suçlu sayılacaktır, şeklinde tersine çevrilmiştir.
Sonuç itibariyle;
6 Şubat Depremlerinin ardından oluşan kamuoyu baskısıyla gündeme gelen yapı üretimi ve denetimi süreçlerinin sağlıklı ve güvenli bir şekilde yürütülmesi ve yıkımda sorumluluğu bulunanların adil bir şekilde yargılanması talepleri, aradan geçen iki yılın sonunda sulandırılmış, giderek toplumun gündeminden çıkarılmıştır. Denilebilir ki 17 Ağustos Depreminden sonra depreme hazırlık konusunda büyük vaatlerin kısa süre sonunda unutulduğu ve bu nedenle aradan geçen çeyrek asırda hiçbir ciddi ilerleme sağlanmadığı için aynı acıları tekrar yaşadığımız gibi, 6 Şubat Depremlerinin akıbeti de benzer yönde ilerlemektedir. Böylelikle yarın yine bir depremde daha, aynı acıları yaşamak kaçınılmaz hale gelmiştir.
Depremin ikinci yılında, kaybettiklerimizin acısı yüreklerimizde tazeliğini korurken, gelecekte deprem zararlarının etkisini en aza indirmek için daha kapsamlı ve etkin adımlar atılmasının gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz. Riskli yapı stokumuzun dönüştürülmesinden yapı denetim sisteminin baştan sona yeniden düzenlenmesine, yapı üretim sürecini belirleyen mevzuatta ve uygulamalardaki eksiklerin ve hataların düzeltilmesinden proje, imalat ve denetim aşamalarında mühendislik hizmetlerinin tam ve etkin olarak verilmesinin sağlanmasına kadar atılması gereken adımlar, yapılması gereken düzenlemeler Odamızca ilgili kamu idarelerine ve kamuoyuna defalarca açıklanmıştır. Bu açıklamalarda ve raporlarda ifade edilen çözüm önerilerinin bir an önce hayata geçirilmesi ve meslek odalarının bu sürece dahil edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Marmaris Temsilciliği